MAKALELER
YURT EDİNME HAKKI
KOBANİ İLE İÇ SAVAŞ ÇIKARMAK İSTEDİLER
YENİ ANAYASA İHTİYACI
YENİ ANAYASA NASIL YAPILIR ?
POLİS ÇALIŞTAYI
TÜRKİYE’NİN İLK SİVİL VE DEMOKRATİK ANAYASASI İÇİN YOL HARİTASI
TOPLUMSAL EGEMENLİK İÇİN HALK HAREKETİ
İŞ İLİŞKİSİNDE PSİKOLOJİK TACİZ (MOBBING)
DEMOKRATİK DEVLET KURMAK İÇİN TÜRKİYEYE YENİ ANAYASA ŞART
SAĞLIK BİLDİRGESİ
ÇOCUKLARA BÜYÜKLER GİBİ CEZA VERİRSENİZ NASIL KAZANABİLİRSİNİZ?
POLİTİK HUKUK TANIMI
DEVLET BİREY İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA POLİSİN ROLÜ
YENİ ANAYASA YAPILABİLİR Mİ?
İSTANBUL BAROSU SEÇİMLERİ VE DEMOKRAT AVUKATLAR
ADALETİ ÇAĞIRDIK VE NİHAYET GELDİ
SAYISAL ÇOĞUNLUK ŞART DEĞİL
KIRMIZI ÇİZGİSİZ ANAYASA YAPILMALI
TERÖRLE MÜCADELE KANUNU MAĞDUR ÇOCUKLAR
ÇÖZÜM SÜRECİ
İŞYERİNDE DEMOKRASİ OLUR MU?
İLKELER BAZINDA YENİ ANAYASA ÇALIŞMASI
İKTİSAT VE HUKUK
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAVRAMI
AKİL İNSANLAR HEYETİ FAALİYETİNE İLİŞKİN KISA TESPİTLER
GEZİ OLAYI
“EVET”LE GELEN YENİ OLANAKLAR
EGEMENLİK SAVAŞI VE BALYOZ TAHLİYLERİ
ÇOCUKTAN TERÖRİST OLMAZ
ÇALIŞMA HUKUKU EV KADININI NE KADAR TANIYOR
AKİL İNSANLAR HEYETİNİN TAKİP SORUMLULUĞU/SİYASETE SİVİL KATKI
GENEL SEÇİMLER
DEVLET SUÇLARI BAKIMINDAN GEÇİŞ DÖNEMLERİNDE DEVLET PRATİKLERİ

DEVLET SUÇLARI BAKIMINDAN

GEÇİŞ DÖNEMLERİNDE DEVLET PRATİKLERİ

Mehmet Uçum

 

1-     Meşru Olmayan Devlet Eylemleri

Devlet iç ya da dış sorunların çözümünde meşru olmayan yöntemler kullanınca bunun nasıl değerlendirileceği ve hesabının nasıl görüleceği önemli bir sorun. Dış sorunlar bakımından ulusal üstü ve ulusalar arası hukukun araçları kısmen de olsa bir çözüm imkânı sunabiliyor. Ancak ülke içinde meşru olmayan devlet eylemleri sorunu, çözümü zor olan bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

Adli suçlar; örneğin cinayetler ve kayıplar yaratma fiilleri, işin içinde devlet pratiği yoksa yürürlükteki hukukun bir sorunu olarak görülüyor. Failleri hemen hemen her hukuk düzeninde en ağır cezalara çarptırılıyor.

Fakat cinayet ve kayıplar yaratma fiilleri bir sistemin korunması ya da sürdürülmesi amacıyla ve/veya ideolojik arka planı olan tercihlere dayalı gerçekleşiyorsa bu noktada, bu fiiller sadece bir pozitif hukuk sorunu olmaktan çıkıyor, siyasi bir soruna dönüşüyor.

Bu nedenle gerek siyasi faili meçhul cinayetleri ve kayıpları gerekse devlet eliyle gerçekleştirilen diğer suçları sadece hukuki bir mesele olarak görmek ve yürürlükteki hukukun kurallarına göre değerlendirmek yetmiyor.

Siyasi nitelik bir kenara bırakılıp suç ve ceza hukukunun yürürlükteki kurallarına göre sorun çözülmeye çalışılırsa; birincisi sorun asla çözülemiyor. Çünkü sorunu çözecek devlet hukuk dışı eylemler sebebiyle bizatihi fail konumundadır. İkincisi zaman zaman bu suçlarda fail olarak yer almış gerçek kişilere ulaşılsa ve bu kişiler cezalandırılsa bile kamu vicdanı ve suçun mağdurları bakımından adalet asla gerçekleşmiyor. Suçun mağdurlarının öfke ve kin duymasının önüne geçilemiyor.

Bunun için devletin hukuk dışı eylemleriyle gerçekleştirilen suçlar pozitif hukuk konusu olmadan önce politik hukuk konusudur. Konu politik hukuk çerçevesinde ele alındığında devlet bu sorunun merkezinde yer alan aktöre dönüşüyor.

2-     Devlet Eylemleriyle Gerçekleştirilen Suçlarda Devletin Rolü

Devlet eylemleriyle gerçekleştirilen suçlarda, devletin merkezi rolünün birkaç boyutu var:

Öncelikle bu suçlarda devletin doğrudan ya da dolaylı olarak içinde yer aldığı pratiklerin açığa çıkarılması gerekiyor.

Ayrıca gerçekleşmiş suçların yarattığı toplumsal ve siyasal zararlandırıcı sonuçları gidermek için güçlü bir siyasal iradenin devleti bu çözümleri üretmeye yani toplumsal ve siyasal adaleti sağlamaya zorlaması gerekiyor.

Yanı sıra ceza ve tazminat hukukuna göre bu eylemlere ilişkin gerekli hukuk pratiklerinin üretilerek bireysel bağlamda hukuksal adaletin sağlanmasında devlet işleyişinin etkin rol oynaması gerekiyor.

Son olarak bir daha devlet eylemleriyle gerçekleştirilen suçların olmaması için devleti  yapısı ve pratikleriyle bu suçların kaynağı olmaktan yahut bu suç pratiklerinin içinde yer almaktan kurtaracak dönüşümleri sağlamak gerekiyor.

Sayılan nedenlerle devlet eylemleriyle gerçekleştirilen suçlarda çözüm ancak; yüzleşme, adalet ve dönüşüm süreçlerinin iç içe yürütüldüğü ve bu sürecin merkez aktörünün yine devlet olduğu bir çabanın sonucu gerçekleşebilir.

 

3-     İki Devlet Olgusu

Yüzleşme, adalet ve dönüşüm sürecinde paradoks gibi gözükse de iki devlet ortaya çıkar ya da çıkmalı. Birisi hesap sorulan, yargılanan devlet, diğeri hesap soran yargılayan devlet.

Eğer hesap soran bir devlet ortaya çıkmamışsa yüzleşme de adalet de dönüşüm de gerçekleşemiyor. Hesap soran bir devlet için siyasi iradenin sorumluluğunun devreye girmesi gerekiyor. Devletin bürokratik işleyişine egemen olacak bir güce ve toplumun değişim ihtiyacına yanıt verecek siyasal kavrayışa sahip olan bir siyasal irade hesap soran bir devlet pratiği üretebilir.

Bu nedenle siyasi yüzleşme ve adalet meselesi öncelikle toplumsal bir meşruiyete ihtiyaç duymakta ve buna dayanan bir siyasal meşruiyet alanı gerektirmekte.

Toplumsal meşruiyeti sağlayan koşul, toplumun siyasal sisteme diğer deyişle devlete ilişkin değişim ihtiyacı ve bu ihtiyaçtan ortaya çıkan toplumsal talepleridir.

Bir ya da daha fazla siyasal aktör değişime yönelik toplumsal taleplerden yola çıkarak diğer deyişle değişime ilişkin toplumsal iradeye dayanarak bir siyasal program oluşturmuş ve bu programa göre devleti çalıştırmak iradesi ortaya koymuşsa bu siyasal çaba meşru bir çabadır. Bu siyasal aktör ya da aktörlerin her türlü faaliyeti siyasi meşruiyete sahip demektir.

 

Pozitif hukuk bu bağlamdaki bazı siyasal çabalara izin vermese dahi siyasi meşruiyet zarar görmez. Tam tersine pozitif hukuk siyasal ve toplumsal meşruiyet dayanağını ya yitirmiş olur ya da zaten böyle bir meşru kaynağa sahip olmadığı açığa çıkar. Dolayısıyla “toplumsal ihtiyaçlar hukukuna aykırı olan bir kanun düzeni” sorunu doğar.

 

Bu açıdan bakıldığında, toplumsal meşruiyete dayalı olarak ortaya çıkan siyasal aktörlerin ürettiği politik hukuka aykırı olması sebebiyle, hukuksal meşruiyetini yitirmiş mevzuatın ve bunun içinde işleyen yapıların yeni hukuksal meşruiyete göre düzenlenmesi gerekir. İşte bu yeniden yapılanma süreci aynı zamanda hesap soran devleti ortaya çıkarma buna mukabil hesap sorulan devleti de mahkûm ve tasfiye etme sürecidir.

4-     Siyasi Yüzleşme

Siyasi yüzleşme, devlet eylemleriyle gerçekleştirilen suçlarda devletin doğrudan ya da dolaylı olarak içinde yer aldığı pratikleri açığa çıkarmak, raporlamak, devlet arşivini buna göre yeniden yazmak demek. Başka deyişle yüzleşmek, devletin ilgili dönem pratikleri nedeniyle o dönemler ve o olaylarla sınırlı olarak siyasal alanda ve toplumsal vicdanda mahkûm edilmesini sağlamak anlamına geliyor. Bu kapsamda “devletin özür dilemesi” önemli bir siyasal mekanizma olarak kabul edilmeli.

Dikkat edilirse burada kamu gücü kullanmış gerçek kişilerin değil, devletin siyasal-hukuksal tüzel kişiliğinin belli dönemdeki ve belli olaylardaki doğrudan ya da dolaylı eylemleri yüzünden yargılanması ve mahkûm edilmesi öngörülüyor. O yüzden siyasi konulardaki yüzleşme gerçek kişiler arasındaki bir hesaplaşma değil, devletin siyasi-hukuki kişiliğiyle başta mağdurlar olmak üzere tüm toplumun hesaplaşması anlamına geliyor.

Devletin siyasi-hukuki tüzel kişiliğinin vicdani mahkûmiyetine neden olan ilgili dönemlerdeki kamu gücü kullanmış ve sorumluluğu olan kişilerin durumu ise suç ve ceza hukuku içinde ele alınması gereken bir konu olarak kalıyor.

5-     Adalet

Adalet bütün boyutlarıyla ancak siyasi yapıların ve aktörlerin, toplumsal dinamiklerin ve yargı yerlerinin devrede olduğu bir süreçte gerçekleşebilir.

Toplumsal adalet, toplumun hesap sorulan devletin siyasi suçlarıyla mağdur edilmiş toplum kesimlerine ve mağdur edilmiş bireylere sahip çıkıp, geçmişte bu eylemlere açık ya da örtülü onay vermiş yahut görmezden gelmiş toplumsal iradelerin vicdani mahkûmiyetiyle sağlanabilir.

Siyasi adalet, hesap sorulan devletin eylemlerini suç görmeyen eski ve/veya mevcut siyaset anlayışlarının vicdani mahkûmiyetiyle sağlanabilir. Bunu yapmak toplumsal destekli siyasetin görevi.

Siyasal ve toplumsal adalet bir anlamda siyasetin ve toplumun an azından belli toplum kesimlerinin bir öz eleştiri faaliyetinin sonucunda gerçekleşebilir.

Bireysel adalet, yargı yerlerinin hem suç ve ceza hukukuna göre gerçek kişi sorumlular hakkında işlem yapması ve uygun cezaları vermesiyle sağlanabilir. Hem de tazminat hukukuna göre hesap sorulan devletin “işleyiş kusuru” nedeniyle devlet tüzel kişiliğinin sorumluluğuna karar verilmesiyle gerçekleşebilir. Bu karar hem yargısal karar olabilir hem de düzenleyici işlemlerle yasama ve yürütme kararı olabilir.

Burada sözü edilen işleyiş kusuru “hizmet kusuru”ndan tamamen farklı bir kavram. Hizmet kusuru, devlete yüklenmiş meşru ve legal hizmetlerin yerine getirilmesinde ortaya çıkan kusurlu eylem ve işlemler bakımından devletin sorumluluğuna gidilmesinin dayanağı. Oysa işleyiş kusuru; devlete yüklenmesi asla mümkün olmayan, devlet hizmeti kavramıyla ilgisi bulunmayan ve suç sayılan eylemlerin devletin ürettiği ya da içinde olduğu pratiklerle gerçekleştirilmesidir.

Hizmet kusurunda hukuka aykırılık pozitif hukukun çizdiği sınırların aşılması, takdir hatası, yetki aşımı, üst norm ihlali gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Oysa işleyiş kusuru; hukuk tanımazlıktan, dışlayıcı ve baskıcı ideolojik tutumlardan, belli bir siyasal sistemi topluma ya da toplumun bir ya da daha fazla kesimine karşı dayatma ya da sürdürme amacıyla üretilen devlet pratiklerinden doğan tam bir hukuk dışılık halini ifade ediyor.

Dolayısıyla hesap soran devlet, hesap sorulan devletin işleyiş kusurundan kaynaklanan suçların ortaya çıkardığı maddi ve manevi her türlü zararlandırıcı sonucu telafi edecek tarzda bir sorumluluk altına girerek hesap sorma sürecinin bireysel adalet boyutunu tamamlayabilir. Hesap soran devletin bu noktada yaptığı tüm tasarruflar “telafi hukuku” kapsamında değerlendirilebilir.  Bu yönüyle telafi hukuku, devletin kendi özeleştirisi üzerine geliştirdiği hukuk olarak tanımlanabilir.

6-     Dönüşüm

Dönüşüm,hesap sorulan devletin tasfiyesi ile hesap soran devletin yapılandırılması olduğundan bunun temel aracı anayasadır. Çünkü devletin niteliği, esasları, yapısı ve işleyişi ancak anayasa ile belirlenir. Elbette yeni bir anayasa devleti yeniden yapılandırırken bunu bir sürecin sonu değil yeni bir dönemin başlangıcı olarak yapabilir. Dolayısıyla dönüşüm süreci başlangıçta devrimci ama hemen akabinde evrimci diğer deyişle reformcu bir çizgide gelişir. Bu reformun meşru kaynağı toplumsal ve siyasal dinamiklerdir. Görünümü ise hukuk sistemini yeniden yapılandıran yasalaştırma faaliyetidir. O nedenle hukuk reformu olarak adlandırılır. Bu reformla amaçlanan da toplumsal dinamikler ve ihtiyaçlar hukukuna uygun yeni devlet yapısının içinde faaliyet göstereceği hukuk düzenini inşa etmektir.

7-     Sonuç

Devletin içinde yer aldığı suçlarla hesaplaşmak, bu suçları cezalandırmak, bu suçların ortaya çıkardığı her türlü maddi ve manevi zararlandırıcı sonucu telafi hukuku çerçevesinde gidermek için yine devlet eliyle bir faaliyet yürütmek zorunlu. Bunun için iki devlet tezi üzerinden gitmek son derece anlamlı ve önemli. Devletin bekası ya da sürekliliği ilkesinin hesap soran devletin hesap sorulan devletin suçlarına ortak olmak anlamına gelmeyeceği açıkça görülmeli ve kabul edilmeli.

 

Bu analiz çerçevesinde Türkiye’nin devlet eylemleriyle gerçekleştirilen suçlar sorunu; TBMM’de yasalaştırma ve komisyon çalışmaları faaliyetiyle, yürütme ve idarenin telafi edici hukuk uygulamaları faaliyetiyle, yargının suç ve ceza hukuku ile tazminat hukuku çerçevesinde vereceği sorumluluk kararlarıyla, tüm bunların iç içe yahut paralel faaliyetler olarak gelişmesiyle hal yoluna girebilir. Bu süreç aynı zamanda bir toplumsal değişim ve siyasal dönüşüm süreci olarak görülebilir. İşte bu noktada yeni anayasa ihtiyacının karşılanması ilk büyük adım olabilir.